35 yıl önce bugün (3 Mayıs 1986) Çernobil nükleer kazası sonrası oluşan radyoaktif bulutların, Türkiye’ye de ulaştığı ve bazı bölgelerde radyasyonun yedi kat arttığı haberleriyle paniklemiştik. Bir gün sonrasında çıkan gazete manşetleri ise “Radyasyon geldi. Tehlike yok” şeklindeydi. 5 Mayıs tarihli başlıklar da “Tehlike geçti” üzerine kurguluydu. Çünkü dönemin yetkilileri böyle diyorlardı, yani radyasyonu pek önemsememiş, daha da doğrusu hafife almışlardı. Hatta fındık ve çaylardaki radyasyon gündeme geldiğinde ekran karşısında çay içmişlerdi. Sonrasındaki kanser vakalarında artış iddiaları da herkesçe malum. Ki hala da o iddiaları konuşuyor ve tartışıyoruz. Hem de yine kapımızda deprem hattı üzerinde bulunan ve 2005 yılında teknik ömrünü tamamlayan Ermenistan’ın Metzamor Nükleer Santrali gibi yeni bir tehdit unsuru varken. Üstelik bu kez mesafe Çernobil kadar uzak değil, hemen yanı başımızda. Sınırımıza 16, Kars’a 100 ve Iğdır’a 30 kilometre uzaklıkta. Dahası nükleer reaktörlerde olması gereken ve Çernobil’de de olan devasa koruma kabı üniteleri Metzamor’da yok. Dolayısıyla da tehdit büyük. Kimyasal Biyolojik Radyolojik ve Nükleer Savunma Politikaları Geliştirme Derneği Başkanı Prof. Dr. Levent Kenar anlatıyor:
Haberin devamı için;
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/tunca-bengin/ikinci-cernobil-kapimizda-6496271
Kaynak
www.milliyet.com.tr